top of page
  • Yazarın fotoğrafıFecr-i Ati

-Balık-



Bu yazıda, hepimiz küçük bir balığız. Yapabileceklerimiz bir elin parmaklarını geçemiyor. Sadece nefes alıp veriyor, kendimizi fazlasıyla aşan sularda yüzmeye bayılıyoruz. Yüzdüğümüz sularda kandırılmakta bizden iyisi yok. Atılan her oltaya doğru çaresizce yüzüyoruz. Zamanla o kadar muhtaç varlıklara dönüştük ki ufak şeyler için dünyaları feda etmeye başladık. Sürekli vazgeçeceklerimizi düşündük, sahip olduklarımızı giderek unuttuk, giderek elimizdekileri kaybettik. Kaybettiklerimiz bir oltanın ucundaki yem miydi, yoksa bütün güzel zamanlarımız mı?


Hangisini kaybetmenin önemi daha büyük?


Yıllar öncesinde kendimizi hiçe sayarak geçirdiğimiz zamanlar var ya; öğrenciyken arşınladığımız okul yolu mesela, ya da birkaç kuruş zam için gecenin gündüze katıldığı anlar…


Öyle ki bazı zamanlar vardır, bizi en hassas yerimizden yakalar her biri. En çaresiz anlarımız, en umutlu zamanlarımızdır aslında. Hatta öyle zamanlar olur ki, umudumuzu ne sivri bir bıçak ne de keskin bir balta kesebilir. Acıkmış bir balığın oltadan medet umması gibi. Balıklar da insanlar gibi yüzerken ve hareket ederken başlarına gelebilecekleri tahmin edemezler. Tahmin etmek, etmemek veya yanlış tahminlerde bulunmak...


Genelde başarısız olmanın hiç denememekten daha iyi olduğunu söylerler. Ancak konu tahminlere geldiğinde, ortada iyi ve kötü ihtimaller vardır. Bir tahminde bulunurken iyi ya da kötü olasılıktan birini seçeriz. Mesela bir balık oltaya takılıp takılmayacağını düşünürken takılmak ve takılmamak olmak üzere iki ihtimal vardır ve bu tahminlerin sonuçlarını ancak o anı yaşayarak görebilir. İyi sonuçlarla karşılaşmak bizi son derece mutlu etse de, kötü sonuçlar bize mutsuzluğun anahtarını verebilir. Balık oltaya takılırsa sonu bellidir. Bu yüzden kötü bir sonla karşılaşmamak için bize denilenin aksine, hiç denememeyi tercih eder ve risk almaktan çekiniriz. Bana göre zamanı geldiğinde bu şekilde hareket etmek, en iyisi olacaktır çünkü risk aldığımız zaman ister istemez kötü düşünceler içimizi karartır ve her zaman buna hazır olamayız.


Zor olsa da, kötü şeyler düşünmek istemeyiz. Ancak ne zaman yere düşer ve “Umudumu kestim ben, olacağı yok.” deriz; yaptığımız işin hüsranla sonuçlanacağını önceden kestiririz ya, işte o zaman her şey darmadağın olur. Hatta kimi zaman önceden kestirdiklerimiz pişmanlığımız olur. Bilirsiniz, özellikle yere düştüğümüz ve umudumuzu kaybettiğimiz zamanlarda pişman olmak istemeyiz. Yaptıklarımız ve yaşadıklarımız her ne olursa olsun, kötü bir olayın üzerine pişmanlık duymak kimseye iyi gelmez.


Tıpkı Dünya’nın evrende küçük bir nokta olması gibi dörtte üçü su olan bu gezegende insan değil de, küçük bir “balık” olduğumuzu düşündüğümüzde yaptıklarımız ve yaşadıklarımız çok bile. Zamanında çok yüzdük, yorulduk ve boğulacak gibi olduk. Belki de bu olanlar bir balık için dünyanın en lüzumsuz yükselişiydi, belki de bu maceranın sonunda bir parça pişmandık. Çünkü bugüne kadar önemsiz şeyleri hayatın merkezine koyduk ve geçmişe bir türlü sünger çekemedik. Geleceğiyse “yaşanacaklar” bölümünde tutmayı öğrenemedik. Bu yüzden sabırsızın teki olmaya mahkum edildik.

Kısacası, yüzdüğümüz sular fazla derin gelmiş olabilir. Bazen dayanamaz, dolar ve damlalar misali taşarız. Etrafı su basmadan, bu taşkınlığın sebebini bulmak gerekir. Aksi takdirde gün gelir damlalar birikir, göl olur. Damlalar birikir, yüzemeyeceğimiz sulardan biri olur ve biz de çırpınmaya devam ederiz.

Melis Sıvacı

18 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page